İstanbulspor Teknik Direktörü Osman Zeki Korkmaz, Süper Lig’deki son durum hakkında açıklamalarda bulundu. Fenerbahçe altyapısında görev alan Osman Zeki Korkmaz; İsmail Kartal ile birlikte çalıştığı dönemi anlattı.
İstanbulspor’a geri dönen Osman Zeki Korkmaz, Fanatik’e verdiği röportajda Fernando Muslera’yı çok beğendiğini dile getirdi.
– Hocam öncelikle neler yapıyorsunuz, nasıl gidiyor?
“İkinci kez İstanbulspor serüvenine başladık. Yeniden yapılanma aşamasındayız. Adım adım iyiye doğru gidiyoruz.”
– Takımın mevcut durumu hakkında neler söylersiniz?
“Aslında, herkesin bildiği durumları söylemeye gerek yok. Süper Lig’deki durumumuz ve puanımızdan ziyade sahaya çıkan ürün üzerinden İstanbulspor’u değerlendirirsek katma değer oluşturmak açısından ligin en iyi takımlarından bir tanesidir. Oynadığı futbol ve rakiplerine karşı her maça ayrı bir senaryoyla hazırlanarak reaksiyon göstermesi açısından, kulüp olarak denk bütçeyle ayakta durması bağlamında örnek bir kulüp olarak gösterebiliriz.”
– Sizin oyuna bakış açınız ve temel felsefeniz net olarak nedir?
“Futbolda stratejiler, taktikler sürekli değişen bir şey değildir. Daha çok daireseldir. Futbolun son 50 senesine baktığınızda da bunu görebilirsiniz. Avrupa’da veya belli başlı liglerde, o ligin lokomotifi olan takımlar ne tür bir oyun oynuyorsa siz de belki benzer bütçeye sahip olmayabilirsiniz ama ona karşı bir şey geliştirmeniz gerekiyor. Siz de onun kontrasınız üretmeye çalışırsınız. Aslında bir antitez gibi… Ben dörtlü ve üçlü formasyonu da oynatmış bir teknik direktörüm. Bu iki formasyonu da seven birisiyim. Futbolu, klasik tabirler üzerinden oynatmaya çalışmam. Maçın önceliği ve maçın içindeki rollerimizin ne olduğuyla ilgilenirim.”
– İstanbulspor, Süper Lig’e renk katıyor. Bunu nasıl sağlıyorsunuz?
“Biz, şampiyon olduğumuz dönemde de bu şekilde analiz ediliyordu. Oynanan oyunun aynı olduğu söyleniyordu. Süper Lig’de çıktıktan sonra, son 10 yılın mantığının dışına çıkarak çok fazla transfer yaptık. Oyuncu profilinde büyük bir değişim oldu. O da değerliydi aslında, çünkü onların performansıyla ligde kalabildi. Ama bizim tarif ettiğimiz şey bu değil. Oyuncu performansıyla ligde kalmak sürdürülebilir bir şey değil. Herkese roller belirlemek gerekiyor. Tabii ki herkes bu rollere uygun olmayabilir ama en azından ne yapmak istediğimiz anlaşılır. Her şeyden önce mental bir güç olması lazım. Mesela bizim, antrenman sürecinde belli başla parametrelerimiz var. Diyelim ki futbolcunun, hafta boyunca yüksek şiddetli çalışması lazım. O şekilde yapmıyorsa sahaya çıkamaz. Bunu yapmadığımızda, sadece skor için sahaya sürdüğümüz oyuncular olursa ülkemizden Avrupa’ya transfer olan oyuncular bu anlamda zorluk yaşıyor. Avrupa’nın büyük liglerine giden oyuncular, orda işlerin daha zor olduğunu söylüyor ama zor değil. İşte orda, bu parametreler var.”
– Peki hocam, maddi gücü daha yüksek olan ve taraftar baskısının fazlasıyla hissedildiği bir kulüpte çalıştığınızda bu parametreleri uygulayabilecek misiniz?
“Çok daha rahat uygulayabilirsiniz. Ben, daha önce şampiyonluk yaşamış üst düzey oyuncularla da çalıştım. Bu tür oyuncuların sizden beklentisi de yüksektir. Bu tip oyuncular, sizin onları ne kadar iyi hazırladığınızı çok iyi test ederler. Aslında, bu tür takımlardaki anlaşmazlıklar oyuncunun sizden beklentisine cevap verememekten kaynaklanıyor. Aslında bu tür oyuncuları özel yapan şey de bu mental yapıya sahip olmalarıdır. Bu tür oyuncuları dinlendirmek istediğinizde, dinlenmek de istemez. Size, ritimlerinin bu şekilde olduğunu ve bunun altına düşemeyeceklerini belirtirler. Siz, bu tür oyunculara dinlen dediğinizde; neden dinleneyim ki derler. Yani demem o ki biz burada üst düzey bir organizasyonun simülasyonunu yapıyoruz.”
– 2006 yılında Fenerbahçe altyapısında antrenörlüğe başladınız. 2009 yılında yardımcı antrenör olarak kulüpten ayrıldınız. O dönemden ne tür tecrübeler edindiniz?
“2 yılı aşkın bir süre çalıştım Fenerbahçe’de. Göreve başladığım dönemde, Hollandalı altyapı sorumluları vardı. Bence, o dönemde Türk futbolu altyapısı anlamında bir devrimdi. O dönemde, futbol okulunda göreve başlamıştık. O dönem, bir çocuğun futbol topuna ilk değdiği andan itibaren ilk 34 haftası diye bir metot belirlemiştik. Beceri olarak kısıtlı çocukların bile büyük bir aşama kaydettiğini gördük. O dönemde, bu organizasyonun içinde bulunan birisi olarak bunu söylemem biraz duygusal anlaşılabilir. İlk senenin yaz ayında, Messi altyapısından babası Türk, annesi Fransız olan iki çocuk geldi. Çocuklar, bizde 10 gün idmana çıktı. O dönemde babaları, siz Fransa’daki Messi altyapısından daha iyi çalıştırıyorsunuz demişti.”
– Futbolculuk döneminize dönmek istiyorum. Kısa bir oyunculuk döneminiz var. Bu durumun size getirdiği avantaj ve dezavantajlar nelerdir?
“18-19 yaşında, İstanbulspor’un amatör takımında oynuyordum. O dönemde aktif futbolu bıraktım. O dönemlerde başkanlar çok fazla değişti ve kulübün arka arkaya liglerden düştüğü bir dönemdi. Bu durumun bana şöyle bir avantajı oldu; çok erken bir yaşta antrenörlüğe başladım. 24 yaşında hocalığa başladım. 27-28 yaşında profesyonel yardımcı hoca oldum. Beni, en fazla geliştiren şey saha içinde olduğum zamanlar oldu.”
– İsmail Kartal’ın 6 yıl boyunca yardımcılığını yaptınız. Bu kapsamda, hocayla ilgili genel olarak düşünceleriniz nelerdir?
“İsmail Kartal’ın çalışma disiplini çok yüksektir. Sürekli maç izlemeyi sever. Biz, genç olduğumuz dönemde çıkıp gezmek isterdik ve bazen sıkılırdık (gülerek). Şu an haftada 20-25 maç izlesem de sıkılmam, çünkü alıştım buna. Bu tip şeyler size, sahada maç izlerken reaksiyon vermenizi sağlıyor.”
– İsmail Kartal’la çalıştığınız dönemi tek kelimeyle özetlerseniz, ne söylersiniz?
“İsmail Kartal’ı tek bir kelimeyle özetlersem; yoğunluk diyebilirim. Tabii ki iş disiplini…”
– Fenerbahçe’yle Galatasaray arasındaki şampiyonluk yarışı hakkında ne söylersiniz? Hangi takım daha avantajlı sizce?
“Galatasaray ve Fenerbahçe’nin birbirinden önde olduğu taraflar var. Tartıya koyduğunuzda eşitlik görüyorsunuz. Önde olduğu taraflar farklı iki takımın da… Bence, buradaki süreç mental bir süreç. Bu gergin yarışta hem futbolcu hem de teknik ekibin ve idarecilerin söylemleri çok önemli. Özellikle idarecilerin, yaptıkları açıklamalarla ortamı gerginleştirebiliyorlar. Bu durum da maçlara gerginlik olarak yansıyabiliyor. Bu süreci daha üstten bakarak yürüten takım ipi göğüsleyecektir. Birbirlerine karşı oynayacakları maçlar şampiyonu belirleyecektir.”
– Siz, kimin şampiyon olacağını düşünüyorsunuz?
“Ben tahmin yaptığım zaman yüzde yüz tutturmak istiyorum. Ben burada işin içinden çıkamıyorum.”
– Süper Lig’de en beğendiğiniz isim kimdir hocam?
“Muslera’yı çok beğeniyorum. Onu Türkiye’de izlemek bizim için bir şans. Barış Alper ve Ferdi Kadıoğlu’nu da çok beğeniyorum. Büyük bir maliyetim olsa bu 3 futbolcuyu alırım ilk olarak.”
– Gelecekte ne tür bir takımda çalışmak istiyorsunuz? Bu anlamda hedeflerinizi öğrenmek istiyorum
“Kendi ayakları üzerinde duran ve çalışma ortamı çok sağlık olan bir kulüp İstanbulspor… Burada çalıştıktan sonra gidip Avrupa’da da çalışabilirsiniz, çünkü burada da kafanızı sadece sahaya verebiliyorsunuz. Süper Lig ve bir alt ligi düşündüğümüzde, 8-10 tane takımda çalışılabilir. Onun dışındaki takımlar beni heyecanlandırmaz. Önemli olan kendi içinizdeki baskıdır, bu anlamda taraftar baskısı ve büyük camialar konusunda zerre kadar ürkmüyorum. Öte yandan uluslararası arenada da çalışmak isterim.”
– Şu anda en beğendiğiniz hoca kimdir, hangi hocayı kendinize örnek alıyorsunuz?
“Marco Rose’yi çok beğeniyorum.”
– Ben sizi Tuchel’e benzetiyorum.
“Tuchel, roller konusunda çok katıdır. Marco Rose de roller üzerinden sahayı dizayn eder ama daha esnektir. Üçlü oynar, dörtlü oynar. Bu anlamda rolleri değişebilir. İtalya Serie A Ligi’ne baktığımızda, onlar da çok fazla taktisyen hoca çıkarıyor. Futbol hafızamızda, en marjinal değişikliklerden birisini yapan hocalardan birisi de Gasperini’dir. Onu, ders çalışır gibi izlerim.”
– İstanbulspor’dan ayrılık döneminiz oldu. Şimdi yeni bir maceraya atıldınız. Neden takımdan ayrılıp şimdi geri döndünüz. Bu süreci aydınlatır mısınız?
“Şampiyonluk sürecini düşündüğümüzde, bu tip süreçler finalde çok iyidir ama sancılı anlar barındırır. O dönemden sonra, sezon başındaki transfer döneminde belki ben de bazı şeyler için çok acele ettim. Bazı gerildiğimiz durumlar oldu. Ardından dönüş sürecimde, başkanımızla oturduğumuzda yapılan hataları gözden geçirdik. Zaten kulübe tekrar geldiğimde, ‘Evine Hoş geldin’ diyerek beni karşıladılar. Burası benim evim. Formasını giydim, şampiyonluk yaşadık ve başkanla ilişkimiz çok başka bir boyutta. Buraya, kulübü tekrardan en üst seviyeleri hayal edecek bir duruma getirmek için geldik. Hemen bir şampiyonluk düşüncemiz yok. Kuracağımız kadroyla, kendisini uzun yıllar sahada en iyi şekilde ifade edecek bir takım oluşturmak istiyoruz. Aslında gelir ve borca baktığınız zaman, Türk futbolu makul ve rasyonel yönetimlerle birkaç sene içerisinde kurtarılabilir. Ancak, bu harcamalarla değil. Bu konudaki bakışımızı radikal anlamda değiştirmemiz gerekiyor.”
– Geçtiğimiz günlerde, futbolcularınıza boks eldiveni giydirip karşı karşıya getirdiniz ve özellikle sosyal medyada oldukça ilgi çekti. Bunu neden yaptınız ve nereden aklınıza geldi?
“Aslında Lautaro Martinez ve Conte’den ilham aldım. Martinez, oyundan çıktığı sırada Conte’ye bir tepki gösterdi ve ertesi gün futbolcular bu durumu harika bir olayla tatlıya bağladılar. Bu olayın yaşandığı günden bir gün önce kulüpten erken çıktım. O gün futbolcularımızdan Mendy ve Sambissa tartışıyor ve hatta tartışma kavgaya dönüyor ve hocalar ayırıyor. O an orda olmadığımız için müdahale edemedik ki zaten o anda kaptanların olaya el atması gerekiyor. Onlar da müdahale edip olayı tatlıya bağlıyorlar. Ben de olayı duydum ve ertesi tekrar açıp konuyu kaşımak istemedim. Hemen iki çift boks eldiveni getirdik. Aslında bu kadar viral olacağını bilseydik daha iyi hazırlanırdık. Futbolcularımız, antrenman yapacağız sandılar. Ardından, Mendy ve Sambissa’ya eldivenleri giydirdik ve işte buradasınız. Ya kavga edeceksiniz ya da iki iyi takım arkadaşı gibi sarılacaksınız dedik ve onlar sarıldılar. Çok keyifli bir gündü.”